Bir Düğün Fotoğrafçısı Efe Babacan
Nokta Atışı Yerine Yaylım Ateşi
36 poz vardı eskiden ve dikkatli çekmek gerekirdi oysa şimdi hafıza kartı koyduk mu, 1000 kare poz. Eskiden nokta atışı, şimdi yaylım ateşi. Çok kötü ve katı bir benzetme olsa da düğünleri savaşa benzetirim.Yılların tecrübesiyle artık çavuş,onbaşı ve yüzbaşılıktan generalliğe doğru gittiğimi hissediyorum.Bir savaşta, pardon düğün çekiminde, doğru kadrajı arar, en uygun ışık değerlerini bulur eğer heyecanlı veya gerginse damat ve ya gelini yatıştırır, gelinin saçını,makyajını ve gelinliğini sürekli kontrol eder ve bunları yaparken, doğaçlama esprilerle onların dikkatini kendi üzerinizde toplarsınız.Aklınızda değişik pozlamalar ve güzel fikirler olup, az önce dediklerimi iyi yaparsanız savaşın galibi olursunuz.
Portreler meydan muharebesi, düğünler savaş
İyi bir asker savaşmayı seven, soğukkanlı olandır. Bazı fotoğrafçılar tören ve törenden sonraki eğlence kısmında spontane anları çok iyi yakalasa da, dış mekan çekimlerindeki portrelerde çok sıradan işler çıkartabiliyorlar.Meydan muharebelerini kazanmadan, savaşı kazanamazsınız. İyi portreler çekilmemiş düğün fotoğraflarına düğün fotoğrafları demem. Savaş demişken benim silahım Nikon D200.Hayatım boyunca Nikon’la çalıştım.Bir kızla flört ederken başka kızlarla görüştüğüm oldu, Galatasaray’ın kötü olduğu dönemler maçlara gitmedim, geçenlerde 20 senedir okuduğum gazeteyi bırakıp başka bir gazete almaya başladım ama Nikon’u hiç aldatmadım ve hiç bırakmadım.Diğer fotoğraf makinelerine de güvenemedim.Aslında güvenden öte Nikon’a bağlılık ve alışkanlık demek daha doğru olur.
Nikoncu musun? Canoncu musun?
Teknik olarak Canon un veya başka markaların daha iyi makineleri zaman zaman çıksa da, ben hep Nikoncu oldum. Bunu fotoğrafçı camiası daha iyi bilir. Nikoncu musun? Canoncu musun? Yani Beşiktaşlı mısın veya Galatasaraylı mısın, gibi bir tartışma hep fotoğraf meraklıları arasında yaşanır. Gerçekten çok iyi bir fotoğrafçıysanız, fotoğrafı kameraların değil beynin çektiğini bilirsiniz. Düğünlerde de zaten ya fotoğrafa meraklı bir garson ya da canı sıkılmış bir davetli gelir ve Canon mu Nikon mu daha iyi diye sorar. Daha da kötü olan soru, kameran kaç megapiksel? İşte o an biz düğün fotoğrafçıları hızla uzaklaşmak isteriz oradan.
Niye kralsınız?
Neyse gelelim 35 mm’nin 36 pozuna ve dijitalin “istemediğin kadar çek” rahatlığına. En önemli şey, tabi ki, fotoğrafların kalitesi, sayısından öte.100 vasat fotoğraf karesi yerine 10 güzel kare çekmek daha önemli ama eğer 100 güzel kare çekerseniz, işte o zaman siz kralsınız. Niye kralsınız? Zaten, en baştan kralsınız çünkü bütün kontrol sizde, “hadi şöyle yapalım, hadi böyle yapalım” diyorsunuz ve insanlar hayranlıkla sizi dinliyor ve poz veriyor.Belki bu hayranlık değil, o gün onların en mutlu günü olmasına bağlıdır.İnsanların en mutlu gününde onların yanındasınız ve sürekli gülümseyen suratlar görüyorsunuz.Düşünsenize morgda da çalışıyor olabilirdiniz.Ben Turizm Otelcilik mezunuyum.Kariyerime turizm sektöründe devam etseydim, bavul taşıyor veya resepsiyonda “odamın anahtarı neden çalışmıyor veya sifonumuz bozuk” diye bağıran insanlarla birlikte olacaktım.Tabi aradan on sene geçince otel müdürü olmak da kulağa hoş geliyor ve düğün fotoğrafçılığını kaç yaşına kadar yapabilirsiniz? Ben düğünüm için fotoğrafçı arasaydım, fazla hareketli olmayacağı için, kırk yaşın üstünde biriyle çalışmak istemezdim. Biraz da madalyonun diğer yarısına bakmakta fayda var.
(40 yaşından sonra bu ağaca böyle tırmanabilcek miyim acaba?)
İltifatlar, daha çok para ve flörtler
Neyse düğün bitti, fotoğrafları damat ve geline verdiniz. Yine kralsınız çünkü, birincisi; teşekkür mailleri ve telefonları alacaksınız.İkincisi aynı düğündeki gelin ve damat veya arkadaşları sizi arayacak ve sizden onların çocuklarının yaşgünlerini, işyerindeki kurumsal davetleri çekmenizi isteyecekÜçüncüsü sizi düğünde beğenenler, “ben de fotoğrafa çok meraklıyım, bana da fotoğraf çekmesini öğretin” bahanesiyle sizi yemeğe davet edecekler. İltifatlar, daha çok iş yani daha çok para ve flörtler. Daha ne olsun ki?
Less is More (Daha az daha fazladır)
2009 un Şubat ayında ablamın eski ev arkadaşımın düğününü çekmek için Amsterdam a, Nisan da Güney Afrika,Cape Town’a ve Haziran da geçen sene nişanını çektiğim gelinin ablasının düğünü çekmek üzere Pakistan,Karachi ye gittim.Hepsini bir kenara bırakın fotoğrafçılık sayesinde dünyada kırktan fazla ülke gezdim. O kamerayı şimdi neden bu kadar çok sevdiğimi daha iyi anlatabilmişimdir belki de.
Türk fotoğraf sanatının en önde gelen isimlerinden biri olan İzzet Keribar’la bir fotoğraf dergisi için röportaj yapmıştım. O da bana benzer şeyleri anlatmıştı ve “eğer fotoğrafçılık yapmasaydım, Türkiye’nin önde gelen isimleriyle tanışma şansım olmayacaktı” demişti.Neyse gelelim yurtdışı seyahatlerindeki çekimlere.Düğünler bir tarafa, sokaklardaki günlük hayatı anlatan manzaralar olsun, insan portreleri, mekan fotoğrafları olsun bir çok fotoğraf çektim.Cape Town, Karachi ve Amsterdam dan ellişer kareyle döndüm. ”Less is more” belki de yeni sloganımdı.Belki başka fotoğrafçılar her şehirden 5000 kareyle dönerdi ama kendini daha azla daha fazla anlatmak daha önemli bence.Yıllar önce yazın bir festivalde bir komedyen yarım saat fıkralar, komik hikayeler anlattı ve izleyiciler tebessüm etti, daha sonra Kemal Sunal geldi, bir kelime etti ve herkes gülmekten yerlere yattı.
Tabi düğünde durum farklıdır, uçan, kaçan, hareket eden he rşeyi çekmelisiniz.Kenarda 5 dakika sigara içenler, açık büfeden bir 15 dakika yemek yiyeyim, hoş sohbet bir davetliyle on dakika çene çalayım diyen fotoğrafçılar da var tabi ki. Ama ben gölge olmaktan bahsediyorum, gelin ve damadın gölgesi olan fotoğrafçılardan. Yemeyin, içmeyin, mola vermeyin, nefes almayın sadece gözlemleyin ve tetikte olun. İyi bir fotoğrafın ne zaman geleceği hiç belli olmaz.
8 Toplantı, 32 dakika da Adriana Lima, Bizde bir görüşme ve 10 saat çekim
Çok kısa zamanda Türkiye’nin en iyi moda fotoğrafçılarından biri olan Koray Birand’ı, moda çekimlerinin beşiği olan Fabrika’da ziyaret ettim. En son Ted Ankara Kolejinde beraber uzun eşek oynarken gördüğüm Koray beni ve arkadaşımı ofisinde ağırladı .Adriana Lima çekimi hakkında konuştuk.Bize Adriana yı 32 dakikada çektiğini ve bunun için Four Seasons otelinde 8 defa toplantı yapıldığını anlattı.Bizim işler ne kadar kolaymış, benim telefonda görüşme yapıp, damat ve gelini ilk defa düğün günü gördüğüm bile olmuştur.Az önce çok çalışmaktan bahsetmiştim ki, dünyanın en iyi yetenekleri için bile çok çalışmak gerekli.Koray bana çok çalıştığı için sadece 4 saat uyuduğunu söylediğinde gerçekten şaşırmıştım.
“Alo, 2011 de evleneceğiz” diyen de var, “Düğünümüz Cuma günü, müsait misiniz!” diyenler de…
Tabi bu zevkli işi bazen sadece birkaç saat, bazen ise on altı saat yaptığımızda oluyor.Sabah 8 de evden çıkışlarımı, gece dörtlerde eve gelişlerimi bilirim.Hatta meslektaşım Tolga Gökmen ve Kaan Osmancık’la işkembe timi bile kurmuştuk.Çekim bittikten sonra hangi işkembeciye gitsek?İşkembe çorbası içmek tabi ki risotto, penne arabiata yemek kadar karizmatik değil ama önemsemiyoruz çünkü Türkiye deki düğün fotoğrafçılarının karizması yok.Karizmanız çekilen fotoğraflar damat ve gelinin eline geçince başlıyor.Amerika da en az altı ay, bir sene önce herkes düğün fotoğrafçısını ayarlar.Beni düğünden bir hafta hatta iki gün önce arayanlar bile oluyor.Düğün fotoğrafçılarının karizmasını arttırmaya çalıştım.
Türkiye’de Sanatsever yok, “Şarapsever” var!
Türkiye de yeteri kadar karizması olmayan bu işe yön vermek istiyordum. Ailemin sanat galerisi olmasına rağmen sergiler yapmak yerine farklı kulvarlarda koşmak istedim. Bunun nedeni de sergiye gelen insanların çoğunun eserlere bakmaması ve sadece ikram edilen şaraba odaklanmasıydı. Siz aylarca emek harcayıp, sergiyi hazırlıyor ve sanatsever bir kitle beklerken, şarap sever bir kitle buluyorsunuz karşınızda. Ben de brooklyn, puerto rico fotoğraflarımın oluşturduğu bir sergiden sonra ikinci bir sergi yerine, stand up yapmaya karar verdim.
Stand up yapıyorum, Salon Tıkabasa doldu!
İstiklal caddesinde Ara Güler‘in sahip olduğu Fotoğraf Evinde “Düğünden Kaçan Gelin” adlı bir stand up show da yer yer güzel, yer yer komik düğün fotoğrafları göstererek bir performans gerçekleştirdim. Mekanın telefonları üç gün kitlendi, bazı televizyon kanalları geldi ve onlara röportaj verdim.Akşam haberlerinde gören televizyon programcıları beni canlı yayınlara davet ettiler. Saba Tümer dahil bir çok programda düğün fotoğrafçılığı hakkında konuştum.Beni televizyonda gören gazeteciler de ilgilenip aradılar ve bir buçuk sene içerisinde kırk iki gazete ve dergiye röportaj verdim.Fotoğraf dergilerinde iki sene editörlük yaptım.Fotoğraf seminerleri vererek, yurtdışındaki yolcu gemilerine fotoğrafçı gönderdim.Kendi imkanlarımı ve çevremi kullanarak fotoğrafçılıkla ilgili yapabileceğim bir çok şey yaptım.Hong Kong’tan, Yunanistan’dan İstanbul’a gelen müşterilerim oldu.Aslında çok karizmatik ve eğlenceli olan bu işe kalbimi verdim.
(Yunanistan dan beni bulan bir ailenin Fener Rum Patrikhanesindeki vaftiz töreni)
(Hong Kong’tan bana ulaşan Ho Sui Ming ve Victor, hem balayı, hem düğün fotoğrafları, hiç fena fikir değil.Kendileri geçen ay Hong Kong’ta evlenmişler)
Hayatta iki korkum var, biri dişçi koltuğu, diğeri vesikalık fotoğraf
Düğün fotoğrafçıları olarak bizim de korkularımız var, mesala düğün bitince ben hiç oyalanmadan hemen eve gider ve çektiğim fotoğrafları bilgisayara aktarırım. Daha sonra fotoğrafları dvd’ye yazar, sonra da taşınabilir hard disk’e aktarırım. Böylece hafıza kartı, dvd, taşınabilir hard disk ve bilgisayar da olmak üzere toplam dört yerde fotoğraflar yedeklenmiş olur. Yazılan dvd leri sonra ofise götürürüm çünkü allah korusun evi su bastı veya yangın çıktı, böylece başka bir mekanda fotoğrafların yedeği bulunmuş olur.Onun dışında sigortacılardan korkarım çünkü çok ısrarcı olurlar. Dişçi koltuğundan korkarım ve bir de vesikalık fotoğraf çektirmekten korkarım. Otuz saniyelik bir iş, beş dakikaya yayılır, fotoğrafçı size el işaretleriyle sürekli talimat verir, boynunuz tutulur.Kafanızı yanık bir şarkı söyleyen türkücü gibi hafif aşağı devirmeniz gerektiğinden bahseder.Aslında düşünüyorum da bazen, vize başvuruları veya çeşitli belgeler için vesikalık fotoğraf da çekebilirdim.Vesikalık çekmek de hiç fena değil, ne stresi var, ne yorgunluğu, ayrıca yaratıcılığınızı da çok iyi bir şekilde kullanabilirsiniz. Mesela beyaz fonun önünde çektikten sonra çekilen kişinin arkasına kırmızı fonu koyup, bu sefer kafasını kuzeybatı koordinatlarında 12 derece sağa, 3mm yukarı, omzunu da güneydoğu koordinatlarında 5 derece sola kaydırırdım!
(Vesikalık mı çekmek daha eğlenceli düğün mü?)
La Fontaine
Daha önce bu işi yaptığım yolcu gemisinde sezon yıl boyunca sürüyordu yani on iki aydı çünkü gemi limandan limana seyahat ettikçe, ister Alaska olsun, ister Karayipler olsun her yerde düğün fotoğrafı çekiyorsunuz. Amerika’nın Phoenix şehrinde düğün fotoğrafçılığı sezonu sürekli yaz mevsimi olduğu için tam 9 ay sürer. Orada 4 mevsim var; ılık yaz, bildiğimiz sıcak yaz; ve bir de haziran, temmuz ve ağustos’a denk gelen, “asfalta yumurta atsan pişer omlet olur yazı”.Tabi hava o kadar sıcak olunca smokinin altına kösele ayakkabı yerine parmak arası terlik giyen damatlar da oluyor. Neyse istanbul’daki sezon yazın üç ay. Bu konuda pek şanslı değiliz.Tabi ki yaz kadar olmasa da kışın da düğünler veya başka çekimler oluyor.La Fontaine’in hikayesindeki karınca gibiyiz, yazın çalışıyoruz, kışın da yuvamızda oturuyoruz.Yazın herkes tatile gidip, denize girerken, biz de kırk derece güneşin altında fotoğraf çekiyoruz.Niye mi? Çünkü biz sevdiğimiz işi yapıyoruz bu yüzden sanki hiç çalışmıyoruz, sanki hep tatildeyiz.
Düğünden sonra ilişkimiz bitmez, bir sene sonra doğuma!
“Evlendik, mutluyuz, fotoğrafçımıza teşekkür ettik” ama ilişkimiz bitmez. Sırada ne mi var? Çocuklar. Düğün fotoğrafını çektiğim çiftler, beni doğuma çağırıyorlar. (Doğuma girmeden önce ciddi bir ifade.Ameliyathanede ne zaman, nerde duracağını iyi bilmek gerekir.) İnsanların en önemli ve mutlu anlarında onların yanında olmak gerçekten çok keyifli. Bana bu şansı veren tüm gelin ve damatlara teşekkür ediyorum. Mutluluklar…
Etiketler : Düğün Fotoğrafçısı, düğün fotoğrafları, efe babacan